Coğrafyanın kaderinde tepetaklak olmak da var sonsuz bir saygıyla taçlandırılmak da. 12 bin yıldır insanlık fevkalade zorlukları aşıp müstesna bir medeniyeti kurmayı başarmış olsa da gelinen noktada medeniyet piramidi yıkılmak üzere. Bazı coğrafyalar dokunulmamış pirüpak düşüncelerle kutsanırken bazıları yol boyu yaşadıklarıyla hor görülüp görmezden geliniyor.
Dünyanın doğusu, doğunun biraz yukarısı hiç yaşamamış, hiç yaşlanmamış gibi atıl kalmış medeniyetin uyku halinde. Batılı tarihçiler, bilim insanları sırtını dönmüş medeniyeti batının şanlı tarihine hediye etmiş durumda. Doğunun kaderi doğulu tarihçilerin biraz masalımsı tarih anlayışına kalınca geçmiş bi kalemde silinmiş orta yol bulunamamış. Kimileri onu uyandırmaya korkuyor son birkaç bin yıldır yaşananları sadece batıya methiyeler düzerek açıklamak isteyenler doğunun tarihine “gizemli sıfatını ekleyip onu sadece cümle içine harikulade bir kelime olarak kullanıyor.
Doğunun gizeminde her dibe vuruştan parlayan bir yıldız doğuyor. Çin, Hindistan, Türkler, Büyük İskender, Pers her biri doğunun gizeminden çok daha fazlasını içeriyor. Doğunun atılgan tarihi küçük kıpırdanmalarla yeniden yeşermek üzere.
Pandemi, Ukrayna – Rusya savaşı doğunun binlerce yıllık düşmanlıklarını bir kenara bırakıp, medeniyete yeniden katkı sunabileceği yeni bir bin yılı işaret ediyor olabilir mi? Hindistan’ın Silikon vadisindeki beyin ağırlığı, Çin’in yükselişi, Rusya’nın tüm dünyanın enerjisini dize getirme stratejisi ve aradan sıyrılan Türkiye. Ustalıkla yoğrulan Türk diplomasisi, Türkiye’nin tüm dünyada yeni bir ekonomik ve siyasi gücün habercisi olabilir mi? Zira Yunan basını “Türkiye’nin taktiği” başlığı altında Türkiye’nin 10 yıllık planını sayfalarına taşıdı.
Yunan “Ta Nea” gazetesine göre “ticarette artık kısa mesafeler rağbet görüyor, pek çok Türk şirketinin pandeminin başından beri işlerini durdurmak yerine kapasitelerini artırdığını, karantinaya girmediklerini, küresel tedarik zincirindeki boşlukları görüp oraları Türk ürünleriyle doldurdu” anlamına gelen bir yazı kaleme aldı. Gazeteye göre Türkiye; benzer bir stratejiyi dünya ticaretinde de uyguladı. Çin’den demiryolu ile Kazakistan’a bağlanan ticaret yolu oradan
Hazar Denizi’ne, devamında Azerbaycan ve Gürcistan üzerinden Avrupa’ya bağlayan Modern İpek Yolu’nun “Orta Koridoru ’da Türkiye’den geçiyor olmasını iyi değerlendiriyor. Türkiye Asya ve Avrupa’yı demiryollarıyla ve ticaret ağlarıyla birbirine bağlarken ticaretin de tam göbeğine oturmak üzere.
Sadece kendi ürettiklerini değil hinterlandındaki tüm ürünleri toplayıp Avrupa ve Afrika’ya taşımak yeni stratejinin bir parçası. Avrupa’nın enerji krizi nedeniyle üretimi durdurduğu veya azalttığı sektörlere Türkiye talip olursa sorun giderildiğinde pazarı sahiplenmiş olabilir. Avrupa bunu dert eder mi bilinmez, belki de işine gelir. Çoktandır Karbon ayak izini düşürmek için yaptığı planı belki de harekete geçirmiş olur. Katma değeri düşük enerji maliyeti yüksek endüstrilerden çıkıp daha kıymetli alanlara girmek. Mesela yapay gıdaların, sağlık ürünlerinin de içinde yer aldığı biyoticaretin merkezi olarak kendisini konumlandırabilir. Avrupa Birliği’nin biyoticaret girişimlerine ayırdığı fon her geçen gün artıyor.
Türkiye Orta Asya’daki Türklere eziyet etmekten geri durmayan Rusya ve Çin’in en yakın müttefiki olmak üzere. Yolunda emin adımlarla devam ediyor. İç siyasette dini, Filistin’i, Uygur Türklerini bolca kullanan Türkiye dışarıda gayet profesyonel adımlarla ilerliyor. Afrika ile bağlarını güçlendiriyor, Rusya ve Çin’e en iyi ticaret yolu olduğunu göstermeye devam ediyor.
Mezopotamya, Orta Asya, Asya coğrafyanın kaderinde bolca kan olsa da bu topraklarda ilahi yetenekler de mevcut, hatırlamak isteyene tarihin derinliklerinde. Medeniyetin ilk kök saldığı topraklarda şimdi gelecek konuşuluyor. İpek Yolu’nun ipeksi yollarında biriken kültür sıçrama yapıp gezegenin geleceğini inşa edebilir mi? Tarih buralarda ilmek ilmek işlendi, şimdi karar zamanı. İnsan türünün hak ettiği gelecek toprakta mı yoksa zihinde mi? Toprağı bu kadar kutsamak, insan türünün geleceğini toprak ve iklime endekslemek türe ihanet olabilir mi? Tarihçi Peter Frankopan’ın dediği gibi doğunun gizemi içine saklanmış sırlar “pandemi ve Ukrayna – Rusya savaşı” ile değişen yeni “dünya ticaret düzeninin” anahtarı olabilir mi?
Tüm bunlar gelecek 50 yılın tasarımını etkileyebilir. İçerideki yoksulluğu ve katma değerli üretim sorununu çözerse yüzyılın kazananı olabilir. Dünya ticaretindeki tüm boşluklar Türk markaları ve Türkiye üzerinden geçen yollarla, limanlarla doldurulabilir. Farkına varan var mı işte orası muamma.
Ukrayna’nın kayıpları, Avrupa’da ki ticari boşluklar Türkiye’nin kazancına çevrilebilir.
İklim kriziyle değişen dünyanın yeni “ ekonomi coğrafyası” şimdilerde yeni ticaret yolları ve limanlarla oturmaya başlıyor. 2023 yılı yeni bir çağın başlangıcına işaret ediyor. Gelecek çağın kazananı yeni ticaret yollarına sahip olanlardan. Türkiye coğrafyası iklim krizinin içindeki şeytani sırlarla oldukça değer kaybederken, ticaret yollarına hâkimiyeti ve yurt dışı siyasetindeki başarısıyla ivmeyi tersine çevirip yeniçağın hâkimi olabilir. Dubai ya da da Slikon Vadisi olmadan ticarete yön verebilir. Yeni ekonomi coğrafyasının kaderini kendi lehine yazabilir. Yeni üretim alanları, yeni limanlar, yeni enerjiler kaynakları. Tarihi İpekyolu’nun mirasında yeni “güç yolunu” inşa edebilir.
Son buzul çağının üzerinden 12 bin yıldan fazla geçti. O gün belirlenen “ekonomi coğrafyası” gezegenin yükünü, milyarlarca insanı bu güne kadar doyurmayı başardı. Gelinen noktada insan türünü geleceğe taşımak için yeni bir devrime ihtiyaç var. İklim kriziyle değişen tarımsal üretim alanları ve ticaret yollarına göre yeni bir ekonomi coğrafyası belirlemek. Yeniçağın yıldızları, yeniçağın gıdaları insan türünün geleceğini belirleyecek. 12 bin yıldır topraktan gelen hayvan ve bitkilerle beslenen insan beyninin ürettikleriyle Mars’a ayak basmanın eşiğine geldik. İklim krizi toprağa ve iklime bağlı yaşamanın insan türü için riskler barındırdığını gösteriyor. İnsan sayısını bir miktar azaltılıp gıda kavramının yeniden tanımlanması gerektiği batılı entelektüeller ve felsefeciler tarafından tartışılmaya başlandı bile. İnsanlık için her daim birileri bedel ödedi. Son buzul çağında güçsüzlerin, coğrafyası elverişli olmayanların çoğu yok olmamış mıydı?
Tamamen laboratuvarda üretilmiş gıdalar daha sağlıklı, daha güvenli olmaz mı? Bu güne kadar üretilen tüm teknolojiler bu amaç için “yapay gıda” endüstrisinin hizmetine sunulamaz mı? Batı şu anda bunları düşünürken bizim gibi gelişmekte olanlar “kadim tarım” diye ilkel tarıma yönlendiriliyor. Ata tohumlarının gerçek genetik değeri yok sayılıp tarım profesyonellerine ata tohumları dağıtılıyor. Tarımın teknoloji ve bilim yoğun geleceği özellikle yok sayılıp gelişmemiz engelleniyor. Tarım topraklarımız gibi zihinlerimiz de iklime gebe tarım yöntemleriyle uyutuluyor. Uyandığımızda çok geç olacak. Herkes Mars’ta tarım yaparken biz ekmek hapı ithal ediyor olacağız.
Yeniçağın ticaret yolları doğuda olabilir mi? Peter Frankopan’ın söylediği gibi “her dönemde Batı’nın kaderinin ayrılmaz bir şekilde Doğu’yla bağlantılı olduğunu” görmek hiç zor değil. Doğudan tüm dünyaya korku salan Covit 19 dünya ticaretinin biçimini ve yönünü değiştirmekle kalmadı güç dengesini de derinden sarstı. Kale gibi korunan ABD ve Avrupa Birliği ekonomileri enerji çıkmazıyla derdinden sarsıldı. Enerji, Avrupa ekonomisini durdurma noktasına getiriyor, ABD algıda üstünlüğünü korumaya çalışsa da oklar Rusya ve Doğuyu gösteriyor. Dünya ticaretinin çatlaklarını dolduran dünyanın geleceğinde söz sahibi olacak. Çatlakları doldurmak için “yeni ekonomi coğrafyasını” anlamak gerekiyor. Tarihi yeniden okumakla işe başlanabilir.
İklim krizi kuzey ülkeleri için görece fırsatlarla geliyor. Eskiden tarıma elverişli olmayan topraklar 10 yıl içinde kullanılabilir hale gelecek. Antartika 2050 yılında dünyanın en elverişli coğrafyası olabilir. Sahibi kim olacak. Şu anda tarım topraklarında yapılan tarımsal üretimin %60’ından fazlası iklim krizi kaynaklı tehlike altında. Topraktan ve iklimden bağımsız gıda üretim modeli için ABD kolları sıvadı. Söz konusu olan dikey tarım, topraksız tarım gibi hobicilik değil.
Geçmişin büyük uygarlık ve devletlerine ev sahipliği yapan Semerkant Yolu, Kaşgar Yolu, Tebriz Yolu, Kuzey Yolu, Güney Yolu her biri “İpek Yolları’nın” kapsamındaydı. Gezegenin doğusu olan Çin’i batısı olan Roma’ya bağlayan yollar bütünü. Siyasetin, barışın, savaşın, renklerin, tınıların, ekonominin aktığı yollar, kültürün taşındığı yollar. Buhara’daki Minar’ın tuğla işlemesinin Sivas Ulu Cami’sinde karşımıza çıkmasının temel nedeni buydu. Tarihçi Peter Frankopan’a göre İpek Yolları “dünyanın sinir sistemi” görevini yürütüyordu. 2023 yılında dünya için yeni bir sinir sistemine ihtiyaç var. Tüm işaretler göbeğinde Rusya, Çin ve Türkiye’nin olduğu o eski hattı işaret ediyor. İpekyolları yeniden canlanıyor olabilir mi, kalbinde Türkiye ile birlikte.
RUSYA TÜRKİYE’Yİ İŞARET ETTİ – DÜNYA TİCARETİNDEKİ ÇATLAKLARI DOLDURAN GELECEĞE HÜKMEDER
Rusya Devlet Başkanı Viladimir Putin, Rus tahılının sevkiyatında ve diğer Rus ürünlerinin sevkiyatının da Türkiye üzerinden güvenli bir şekilde yapılabileceğini ifade ederken “yeni güç yollarının, yeni İpek yollarının” da sinyalini verdi. Aktif ticaret hatlarında sadece ürünler taşınmaz kültür bu yollarda mayalanırken aynı zamanda buralar dönemin “güç yollarıdır da” 2023 yılı itibariyle dünyanın yeni “güç yolları” ortaya çıkmak üzere. Eş zamanlı olarak BM Genel Sekreteri Antonio Guterres “Rus gıda ve gübresinin de küresel pazara erişiminin sağlanması gerektiğini” söyledi. 2022’de yeterli gübre yoksa 2023’de gıda yok dedi. Rusya yoksa Türkiye’den geçen ticaret yolları yoksa dünyanın yiyecek ekmeği yok demeye gelmiyor mu sizce de.
Küresel spot ışıklarının altında geçici tebrikleri kabul derken uzun vadeli fırsatın farkına varılmazsa kadim topraklarda kök salan gücün de kıymeti elden kaçacak. Nereden geldiğimizi bilerek nereye gidebileceğimiz üzerine kafa patlatan bu ironik yaklaşım “Türkiye sevdalısı” olmaktan çok daha üst bir gelecekçi düşüncenin ürünü. Ticaret tüm kadim halkları birleştirdiği gibi geleceğin de en muteber bağı. Ticaret bağıyla bağlanan kültürler arasında ortaya çıkan birbirinden farklı geleneklerin kurduğu insanlık medeniyeti durma noktasına gelmiş gözükmekle beraber önemli bir ayrım noktasında.
Etiğin, paylaşımın, gıdanın, yeni insan türünün çokça dillendirildiği bu çağın felsefesinde cesur ve kararlı olanlar daha derine kök salacak. Bedbaht bir hayalperestmiş gibi gözüken Elon Musk gibiler insan türünün geleceğini tasarlıyor, geleceğin korkutan kararlarını vermeye çalışıyor. Birileri bu kararları vermek zorunda. Tüm dünyanın köşe bucak kaçtığı yapay gıda, yapay zeka, Toplum 5.0 her biri masada bekliyor, verilmesi gereken önemli kararlar, zorlu sınavlar var. Vakit dar, kararlar zorlu.
İklim krizi ilk karardı sınıfta kalmak üzereyiz. Karbon sıfır hedefine yönelik alınan önlemlerin, hedeflenen emisyon oranlarını gerçekleştirebilmeye katkısının sadece % 1 olduğunu biliyor muydunuz? Karbon karaborsada, reklamlar karbondan nemalanıyor, kurumlar sürdürülebilirlik kavramının fetişi olmuş durumda.
Toprakta tarım yapmak zorunda kalmadığımızda toprak kendini yenileyecek, biyoçeşitlilik zenginleşecek, doğa kendini onaracak, gezegen yeniden sağlıklı bir ekosisteme sahip olacak, insan türünün soluduğu nefes hiç olmadığı kadar sağlıklı olacak. Kulağa hoş gelmiyor mu? Hep anlatıldığı gibi Cennet gibi bir dünya belki da çok yakınımızda, insan türünün küçük bir kararında. Önyargılarımızdan kurtulup bizim için daha iyi olacağına inanacağımız yapay gıdalar neden olmasın.
Elon Musk ve Bill Gates topladığı topraklarda ata tohumlarının genetik zenginliğiyle insan türü için gerekli yapay gıdaları üretecek. Yapay gıdaları üreten ve dağıtan dünyanın sahibi olacak. Türkiye 2022 yılında oynadığı büyük oyunun devamını getirebilecek mi yoksa kısa vadeli iç siyasetteki rekabette yaptıklarını sadece seçim yatırımı olarak mı kullanacak. Adalalet ve Kalkınma Partisi’nin kurmaylarının bile bu fırsatın farkında olduğunu sanmıyorum. Zira dışarda yürütülen güçlü diplomasi içeride bilim, teknoloji ve yatırımlarla desteklenemiyor. Yolun sonu gözüktü ne kadar koparırsak kar misali herkes kasasını doldurma derdinde. Yeni ekonomi coğrafyasının tam göbeğinde yer almasına rağmen kısa vadeli kazanımlarla keyif çatıp, asıl büyük pastadan uzaklaşılıyor. Vatanseverler hayalden, cesaretten çok uzakta.
Zengin ülkeler karbon sıfırlama konusunda pek bi hevesliler, hatta gelişmiş ülkeler enerji kullanmaktan bile vazgeçtiler. Yoksullara siz yapın biz sizden satın alalım diyor. Karbon borsaları tam bir aldatmaca. Yoksulun karbon izi, zenginlere mutluluk vadediyor. Avrupa enerji yoğun sektörlerde üretimden yavaş yavaş çekiliyor. Onun yerine yapay gıda, yapay zekâ üzerine yoğunlaşıyor. Bizim gibiler de sevinip domates ihraç edebileceğiz diye kısa vadeli şakşakçılara gün doğmasına neden oluyoruz. Mevzunun bütünü görmüyor, yeni ticaret yollarının fütürist bir yaklaşımdan ibaret olduğunu sanıyoruz. Önümüzdeki fırsatın farkına varamayan büyüklerimiz, dünya Mars’ta koloni kurma hazırlığı içerindeyken tohum dağıtmanın erdemiyle kendilerini payelendirmeye çalışıyorlar. Sosyal medyanın tuzu kurundaları bolca alkışı tohum takasçılara ayırıp olandan bitenden bihaber, geleceğin köküne dinamit yüklüyorlar.
Bu güne kadar hep geçmişe dair okumalar yaptık, gelecek hep komplo teorileriyle örüldü. Zor olan; karar verme kısmı, türün geleceğine dair filmler yapmanın ötesinde olası geleceğin getirdiklerine ne kadar hazırız. İklim krizi çığlık çığlığa, elle tutulur tek bir karar yok ortada. Yenilenebilir enerjiye dönük kararlar hala yeterli değil. Dünyanın kafası karışmış nükleer enerji, fosil yakıtlar tekrar masada. Herkes canının derdine düşmüş durumda, Avrupa işbirliği içinde olacağını gösterdi. Belki biraz küçülüp halklarının menfaatlerini ön plana koyma konusunda hemfikirler. Kısa vadeli dertlerinin arkasında hemen bilime sığınıp topraksız, iklimden bağımsız tarımı masaya yatırdılar. Yeni enerji kaynakları için bilimi göreve davet ettiler bile. İnsan türünün, iklim krizinin etkilediği çevre, tarım, şehirleşme, ticaret yolları konularına etkileri üzerine alınması gereken kararlar noktasında ki ikiyüzlülüğü gezegenin geleceğini tehlikeye sokma aşamasında. Gezegen şimdiye kadar 4 büyük iklim değişikliğini göğüsledi bunu da atlatır aynı şey insan türü için geçerli mi. Bu sefer paçayı kurtarmak zor gibi.
Kararlarımız cüretkâr ve çığır açıcı olmak zorunda, yapay gıdaları tartışma perspektifimizi derhal konuşmalıyız. Evrendeki tüm teknolojiler insan türüne sağlıklı yiyecek üretecek bir temelde birleştirilmek zorunda. Tarım ve gıda konusunda yaşanan sıkıntılara rağmen sosyal medya ve televizyonlar insan türünü varlığını ve yaşamın anlamını sadece yeme içme üzerine yansıtıyor. İsrafla ilgili yapılan sosyal sorumluluk projeleri bile daha çok tüketmeyi, daha fazla yemeyi teşvik ediyor. Söylemlerimiz yaptıklarımızdan oldukça uzak. Tarıma en büyük ihanet pervasızca yeme içmeyi özendirmek. Gazetelere, sosyal medya, televizyonlara bakın haberlerin yarısından çoğu yemek ve keyif üzerine. Böyle bir ahvalde kim daha az yemeyi düşünür, kim kaynakları etkin kullanmayı önemser.
Gıdaya erişemeyenlerin gözüne soka soka, iklim krizinden korkmadan gastronomi yaşamın anlamı olarak gösteriliyor. Zamanın ruhu yiyerek yaşatılıyor. 2000’li yıllar yazılırken nasıl bir pervasızlıkla yüzyılın ihtişamlı bir yemek dönemine dönüştürüldüğü anlatılacak. Tarihe; devasa açlık ve ölümler en kolay ve çok ürettiğimiz zamanda yaşanmış diye not düşülecek. İnsanoğlu dörtnala medeniyet sandalına binmiş yol alırken başına gelen iklim kriziyle sınanıyor. İlham verici bir geçmiş için geleceğe borçlu olduğunu düşünenlerin başı çektiği bir grup fütürist konuya başka açılardan yaklaşıp Ukrayna Rusya savaşını da farklı okuyabiliyor. Fırsat ayağımıza mı geldi?
Rusya ekonomisi henüz yaptırımların etkisini tam olarak yaşamaya başlamadı. Üç beş mağazanın kapanması olarak gösterilen yaptırımlar oldukça zorlu. Global medya konuyu sadece Zara moda mağazalarının kapanmasına indirgeyip konunun ciddi taraflarından bahsetmiyorlar. Savaşın etkileri; çeşitli global markaların eksikliğini hisseden Oligartlar dışında halk tarafında henüz tam olarak hissedilmiş değil. Yaptırımlar Rusya’nın asıl yükünü taşıyan yatırımcıları köşeye sıkıştırmak üzere. Finlandiya Gelişmekte Olan Ekonomiler Bankası Enstitüsü, Rusya’nın Haziran ayında yaptığı ithalat değerinin, bir önceki yıla göre mekanik ve makine cihazlarında % 40, elektrikli teçhizatta % 60, motorlu taşıtlarda % 65 düşük olduğunu bildirdi. Rus kuvvetlerin kullandığı modern balistik ve seyir füzelerindeki düşüşün nedeni olarak üretimdeki hammadde kaynaklı aksamalar gösteriliyor.
Petrol ve gaz fiyatlarındaki artış bir yıl önceye göre Rusya’nın kazancını şimdilik telafi ediyor olsa da IMF’e göre yılsonuna kadar GSYİH’nın % 6 düşmesi bekleniyor. Rusya ekonomisi 2023 yılında % 3.5 küçülebilir. Yaptırımlar kaçakçılığın önünü açacağı gibi farklı ülkelerden farklı yöntemlerle ürünlerin ülkeye girmesi pek mümkün. Türkiye’den Rusya’ya bavul ticaretiyle Zara marka ürünlerin gittiğini Rus Hükümeti sanırım biliyordur. Rusya farklı yöntemlere aşikâr mı evet. Zira Putin Hükümeti yıllardır ABD ve farklı ülkelere koyduğu gıda ihracatına karşı yurt içinde gelişmiş güçlü yapılar mevcut. İşgal edilen Ukrayna şehirlerindeki hasarı giderecek Rus inşaat şirketleri yakın gelecekte açıklanacak gibi. Savaş sonrası yeniden yapılanma sadece Rusya – Ukrayna savaşında değil tüm savaşların ayrıcalıklı devlet yanlısı şirketleri ihya ettiği kazançlı işler olmaya devam edecek.
Tüm dünya; düşen gelir, artan gıda fiyatları ve özgürlük endişesiyle kendini huzursuz hissederken acaba Rusya ne yapacak. Z kuşağı Rusya’da da görece tembel. Putin’in tutkulu dünya lideri olma hevesine karşın, gençliğin savaş karşıtı olması, düşen gelir tüm bunlar Rusya’nın uzun vadede yeteri kadar mukavemetli mi sorusunu ve savaşın yükseleni Türkiye’yi akıllara getirtiyor.
Türkiye yıl boyu başarıyla sürdürdüğü diplomasinin ekmeğini yiyebilecek mi uzun vadede önünde duran fırsatların farkında mı?