Bugun...


Sevgili Müsellim

facebook-paylas
ZAMANI DURDURMAK MI? HIZLANDIRMAYIN YETER.
Tarih: 11-01-2021 20:01:00 Güncelleme: 25-12-2022 21:01:00


Lapa lapa kar yağarken ıssız mahallelerden geçiyorduk. Bastıran kar görüş mesafesini düşürmüş beş-on metre uzağı anca görebilir olmuştuk. İşte bu dedim, dinlenmek için ideal bir ortam. Cebimdeki telefonları karlara fırlatıp, televizyon ve radyonun da olmadığı diz boyu karların arasındaki bu evlerde kalmak istedim bu gün. İstedim çünkü hızlı yaşıyorduk. Teknolojinin gelişmesiyle, uluşımın hızlanmasıyla bir ömre birkaç yüzyılı sığdırıyoruz artık.

Hiç unutmuyorum, rahmetli dedmin bir anısından bahsetmeden geçemeyeceğim. Otuzaltı ay askerlik yaptıktan sonra köy dönen dedem bir taraftan da mezarlıkları gözetliyormuş. Hasta olan annesinden altı aydır haber alamayan gözleri mezarlıkta yeni mezar olup olmadığını tarif edilmez bir duygu ile gezinmiş. Yeni mezarı gören dedem adeta yıkılmış. Dizleri titremiş benzi solmuş nefes almakta zorlanmış. Bir süre olduğu yere çökmüş, gözlerini kapayıp kendine gelmeyi beklemiş.

Şimdi ise adeta iletişim çılgınlığı yaşıyoruz. Her saniye ve her anımızdan herkes haberdar. Siz paylaşmasanız da başkaları sizi paylaşabiliyor. Ya da bir başkasının fotoğraf karesine hiç istemeseniz de girebiliyorsunuz. Dünyanın bir ucunu canlı görüp diğer ucuna aktarabiliyorsunuz. Böylesine bunaltıcı bir yaşamda lapa lapa yağan kar gibi sessiz sedasız olmak istemezmisiniz.

Köydeki çocukluğum ve yaşadıklarım geldi aklıma. O yokluk ve sefalet addettiğim günlerde ne de mutluymuşum meğer. Tam bu zamanlarda kuşlara tuzak kurar, bata çıka, ellerimiz oğuştura oğuştura her tarafı kolaçan ederdik. Sobanın kenarına geldiğimizde soğuktan kızarmış ayaklarımızı pilita (kuzine)’nın içine sokardık adeta. Ateşin üstünde fokurdayan güğümlere sarılır, bir taraftan da heyecanlı heyecanlı yaşadığımız maceraları anlatırdık birbirimize.

Geceleyin kat kat yorganlar altında ezilirdik sanki. Uyandığımızda burnumuzu çiğ tutmuş olurdu. Sabah odamızın penceresini buzla kaplı bulur bunu bile eğlenceye çevirerek üzerine ya resim ya da adımzı yazardık. Ne kardeşlerimizi kıskanır ne de kavaltıda kapris yapma gibi bir lüksümüz olurdu. Rahmetli babamın gürül gürül yanan pilitasının sıcaklığı odalarımıza kadar gelirdi. Her sabah hemen hemen hiç kalkmayan yemek masasını kahvaltıya hazırlanmış bulurduk. Bir bardak çay yanında biraz peynir, minci (çökelek) veya zeytin,  fazlası lüks olurdu bizim için.

Çok kar yağdığında çatılar kürenir, evlerin arasında yollar açılırdı. Hastalık olmadımı kimse şikayet etmezdi yaşantısından. Kabullenmiş bir çaresizlikti sanki. Günlerce yollar kapanır İlçe ile bağlantı kesilirdi. Hayvanlara yem bulmak için dağlara alaf etmeye gidilirdi. Öyle kış için ot saman satın alayım diyemezdi herkes. Bir de kar altından lahana çıkarmak vardı ki bayağı bir işçilik istiyordu. Elektrikler de kesildi mi adeta bir çağ  geriye giderdik. Seğenderlere depo edilen un, şeker, tuz, yağ kışın yokluk çekmemek için idareli kullanılırdı. Rahmetli dedemin fındıklarına, rahmetli annemin de komidinde saklı kokusu burnumuzu kıran demir elmalarına muslat olurduk. Oyuncak diye birşeyimiz olmazdı. Beştaş, terlıkten fındık yuvarlatmaca, isim-şehir bulmaca, vızıldak yapma v.s. bir sürü oyunu sıkılmadan tekrar tekrar oynardık.

Öylesine hızlı bir yaşamın içinden birkaç saat te olsa lapa lapa yağan karın altında dolaşmak, belki birkaç gece konaklamak zamanı durdurmaz ama eminim ki biraz daha hızlanmasına engel olurdu. Birkaç saat- birkaç gün olsa da inzivaya çekilip insanın kendini dinlemesi, hesaba çekmesi gerekmez mi? Ocak 2011



Bu yazı 2987 defa okunmuştur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
Henüz anket oluşturulmamış.
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI