Bu sabahki ilk müşterim seksenbeş doksan yaşlarında bir amca oldu.
Başında fesi üstü başı toz içinde, sırtında bir çuval ile birden odama girdi.
Kiloca hafif olduğunu anladığım çuvalı kapının kenarına usulca bıraktı.
Maskesini intizamlı takmıştı. Yavaş adımlar ile masama kadar geldi.
Buğulanmış ve kirli kalın camlı gözlükleri ile oturacak bir yer aradı. Tam karşısındaki kanepeyi fark edememişti.
Ben amcayı bekletmemek adına hemen işinin ne olduğunu öğrenmeye çalıştım.
Ama amca önce hangi köyden olduğunu, ardından da “Bizim ev eskiden karakoldu” diye söze başladı.
Devam ettikçe yüz yıl kadar öncesinden bahsettiğini anladım. Tarihten geliyormuş gibi bir hali vardı.
Yüzündeki maske olmasa günümüz ile bağdaştıracak bir izlenim vermiyordu.
Pandeminin yaşandığı bu günlerde amcanın dışarda olmasına mı şaşırayım yoksa anlattıklarına mı bilemedim.
“Peki amca sana nasıl yardımcı olabilirim” dedim.
Amca dediki o zaman bir soru sorayım “19 Mecidiye bugün kaç para eder” dedi.
Şaşırdım, bunca yıllık meslek hayatımda böyle bir soruyla karşılaşmamıştım.
Böyle bir hesabı da hiç yapmamıştım.
Amcayı da kırmamak istiyordum.
“Onun hesabını ben yapamam” dedim.
“Peki vilayete mi gideyim” dedi.
Salgının kol gezdiği bu günlerde amcanın evden dışarı çıkmaması gerekiyordu.
“Yok amca sen eve git” dedim.
“Öyle mi tamam o zaman” dedi.
Çuvalını eline aldı.
Kapıya kadar yolcu ettim.
Amca nazikçe teşekkür etti, çuvalını yavaşça sırtlandı.
İşyerinin önündeki hafif eğimli caddede aşağıya, kuzeye doğru yürüyerek gözden kayboldu.